Aile şirketlerinin işletme ağırlıklı tanımı şöyle yapılmaktadır: “Ailenin geçimini sağlamak ve/veya mirasın dağıtılmasını önlemek amacıyla kurulan, ailenin geçimini sağlayan kişi ve kişilerce yönetilen, yönetim kademelerinin önemli bir bölümü aile üyelerince doldurulan, kararların alınmasında büyük ölçüde aile üyelerinin etkili olduğu ve aileden en az iki neslin kurumda istihdam edildiği şirketler ” aile şirketleridir.
Aile şirketlerinin veya aile işletmelerinin yalnızca Türkiye’deki örnekleri değil, dünyadaki örnekleri de incelenirse bir girişim ruhu göze çarpar. Bu bağlamda: “Aile şirketi girişimcilikle eş anlamlı bir kavram olmaktadır. Bir girişimci ya da girişimciler grubu belirli bir fikir etrafında bir araya gelmekte ve varlıklarını bu fikrin gelişmesi etrafında odaklamaktadır. İlk amaç şirketin ayakta kalabilmesi ve yok olup gitmemesi olmakta, tüm çabalar şirketin büyümesi için harcanmaktadır”.
Kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerin istatistiklerine bakıldığında aile şirketlerinin hâkim bir yapı arz ettikleri görülmektedir. Örneğin ABD’ deki tüm işletmelerin %80’den fazlası aile işletmesidir. Kanada’da bu oran %70, İspanya için %80, İtalya için %95, İsviçre için %85, Türkiye için ise %95’tir. Türkiye deki aile işletmelerinin büyük bölümü ise küçük ve orta ölçekli işletmelerdir (KOBİ’ler).
Ama ne yazık ki ilk kuşak aile işletmelerinin yaklaşık üçte biri ikinci kuşakta yaşamını sürdürebilmektedir. İkinci kuşakta yaşamını sürdürebilenlerin ise yaklaşık %10 ‘u işlerini üçüncü kuşağa devredebilmektedir. Buradan bir sonuç çıkarmak gerekirse o da aile işletmelerinin ikinci veya üçüncü kuşakta girişimci bir kurum niteliğinden sıyrılarak kurumsallaşması, yönetimi ya profesyonellere devretmesi ya da yönetici aile üyelerinin kendilerinin profesyonelleşmesi veya yönetici aile üyelerinin bir sistem içinde profesyonellerle beraber çalışacak bir model geliştirmesi gereğidir.Yani planlı, programlı ve kuralların yazılı hale getirildiği yönetim biçimine geçilmelidir.
Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma
Kurumsallaşma işletmenin bir sistem haline gelebilmesi demektir. Aile şirketlerinin zayıf noktalarından biri aile ve şirket kavramlarının birbirine karıştırılmasıdır. Yetenek ve deneyimlerine bakılmaksızın aile bireyleri işe alınmakta ve örgütsel hiyerarşi içinde yükseltilmektedir. Hatta bazen onlara özel konumlar oluşturmaktadır. Ama küreselleşme ve onun getirdiği acımasız rekabet, teknoloji ve bilgi üstünlüğü, baş döndürücü hızla oluşan değişim, stratejik düşünce ve demokratik ve katılımcı yönetimlere yönelim, aile şirketlerini de mevcut kurum düzeylerinde sıyrılıp dönüşüme zorlamaktadır. Bu değişim de çok güçlü ve değişik beceri, bilgi ve yeteneklere sahip aile liderleri gerektirmektedir. Aksi takdirde değişime karşı direnme o aile şirketini (bazen de ailenin birliğini) yok edebilir. Yeni kuşaklar artık geleneksel aile düzeninden de demokratik-bağımsız bir aile düzenine geçişi istemektedir.
Geleneksel aile düzeninde;
- Ataerkil düzen,
- Sorgusuz bağlılık,
- Geleneksel töreler,
- Sözlü kültüre dayanma ilkeleri hâkimdir.
Demokratik-bağımsız aile düzeninde;
- Bireysel öncelikler, kişisel gelişme,
- Sorgulama, kendi deneyimlerini edinme,
- Küçülen dünya ,iletişim, gezip görme, etkilenme
- Eğitim
- Yeni fikirler
- Yazılı kültür ihtiyacı gibi ilkeler ön plana çıkmaktadır.
Bu değişim bir gelişmeyi yani mevcut bir kurumdan diğer bir kuruma geçişi gerektirir. Bunun da adı kurumsallaşmadır. Aile şirketlerinde kurumsallaşmayı algılamak için kurumsallaşmanın ne olmadığını anlamak gerekir.
Kurumsallaşma;
- Şirketi tamamen profesyonellere terk etmek,
- Kontrolü elden çıkarmak,
- Bir kenara çekilmek,
- Herkesin sözüne göre hareket etmek,
- Bir sürü danışman toplamak,
- Şirketin sırlarını dışarıya aktarmak vs, vs, demek değildir.
Kurumsal yönetimin ana amacı hissedar ve hak sahiplerinin beklentilerini ve amaçlarını yerine getirmektir.
Kurumsal yönetim, kurumların profesyonelce yönetildikleri ve kontrol edildikleri sistemdir. Bu sistemde;
- Hissedar ve diğer hak sahipleri şirket amaç ve hedeflerini belirler,
- Hedeflerin başarılması için şirketin varlıkları ve temsilcileri yönlendirilir ve kontrol edilir.
Kurumsal yönetimin amacı uzun dönemde kurumun karlı ve başarılı büyümesini, başarının devamlılığını, adil ve sorumlu davranılmasını ve işletmeyle ilgili tüm hak sahiplerinin çıkarlarının gözetilmesini sağlamaktır. Kurumsallaşmada aile üyelerinin beklentileri şunlardır: performansı sorgulayabilme olanağı, önemli kararlarda söz sahibi olmak, aile üyeleri içinde kuralların belirlenmesi.
Anlaşılacağı gibi kurumsallaşma dinamik bir süreçtir. Şirketin hukuki statüsünü belirleyen ve onu bir kurum haline getiren bir belge oluşturmak değildir. İşletmeyi ve aileyi dışarıdan oluşan koşullara uyarlama sürecidir ve tam anlamıyla uygulanırsa;
- Ailede iç huzur sağlanır
- Mutlu aile olayı gerçekleşir.
- Şirketin en profesyonel yönetimi sağlanmış olur.
- Performans ölçülür.
- Borsada güven telkin edilir. Ek sermaye katkısı oluşur.
- Yabancı sermaye/ortağa güven telkin edilir.
- Yeni teknoloji ve pazarlara erişim gerçekleşir.
Böylece şirketin kuşaktan kuşağa büyüyerek sürekliliği sağlanır.
Kurumsallaşmada dikkat edilecek husus, dikkatli bir biçimde yapılmazsa şirketi hantallaşmaya götürebilmesidir. Aile şirketlerinin ataerkil merkezi yapıdan çıkarak gelişmesi ve kurumsallaşması önerilir. Her gelişmenin bir değişime gereksinim duyduğu unutulmamalıdır. Ama her değişim bir gelişme değildir, değişim negatif ve geriye doğru da olabilir yani şirketler merkeziyetçi ve ataerkil yapıya dönebilirler.
Burada dikkat edilecek husus her aile işletmesinin üyelerinin yetişme biçimi birbirinden farklı olduğu için ailede hâkim kişilikler de farklı olduğundan, her aile işletmesi örneği ile kurumsallaşma örneğinin birbirinden farklı olacağıdır.
Dr. Mevlüt Büyükhelvacıgil (2009)